"Bu ülkeye en büyük kötülüğü okumuş cahiller yapıyor." diyordu annem eskiden. Bunun bir gericilik olduğunu düşünürdüm hep, okumaya karşı bir önyargı diye bakardım bu düşünceye. Zaman, annemi haklı çıkardı. TDK'nin son kararları tam bir kara mizah örneği. Hürriyet gazetesinde dün çıkan bir haber, kurumun başındaki sansürcü ve çağdışı zihniyeti sergiliyordu.Üstelik bu açıklamayı yapan, çok değer verdiğim ve şahsen tanıdığım bir profesör. Öyle üzüldüm ki...
Bilimadamları sansürcü olabilir mi? Hayır. Çünkü bilim, sansür mantığını kabul etmez. Bilim, özgürlüktür. Neyi sansürlemeye çalışıyor bu insanlar? Halkın ortaya koyduğu deyimlerin "örf ve adetlerimize uymayan" örneklerini ayıklamak istiyorlarmış. Ne kadar çağdaş bir yaklaşım değil mi ilk bakışta?
Diyelim ki kadınları aşağılayan deyimleri ayıkladınız. Çıkardığınız kitapların boyutlarını küçülttünüz. Toplumun kadınlara bakışını değiştirmiş olacak mısınız? İnsanlar bunu kullanmaya devam ederse bunu engelleyebilecek gücünüz var mı? Bir sorun daha var: Aynı toplum yarın kadını aşağılayan yeni deyimler türetirse o insanları gaz odalarına göndermeyi mi düşünüyorsunuz?
"Eksik etek" deyimi, anlaşılan çok dokunmuş "çağdaş" kafalı TDK yöneticilerine. "Saçı uzun, aklı kısa", "eksik etek" gibi yüzlerce deyimi sözlüklerden kaldırmak gerçekten bir çözüm olacaksa kaldıralım. Sorun, bunların kitaplarda yer almasında mı acaba yoksa insanların beyninde mi? Kadına meta gözüyle bakmaya alıştırılmış bir toplumda kitaplardan bu deyimleri atmak çözüm olur mu hiç? Çözüm insanların beynini değiştirmekte. Buna bir çözüm yolunuz varsa buyrun ortaya koyun da sizi alkışlayalım. Okul kadroları, çağdışı beyinlerle doluyken körpecik beyinleri bu tür çağdışı bir mantıktan nasıl kurtaracaksınız söyler misiniz?
Toplumun "örf ve adet"lerinin koruma görevlisi misiniz? Örf ve adetleri istediğiniz kadar korumaya çalışın, bunların zamanla değişeceğini hala öğrenemediniz mi? "Örf ve adet"lerin belirli bir ölçütü var mı? Tamamen kişisel olan bakışınız dışında ölçütünüz mü var? Sosyal bilimlerle ilgili bir düşüncenin tersi de her zaman kendisi kadar doğrudur. Bunun ölçütü mü olurmuş beyler? Kendi değerlerinizi bütün toplumun değerleriymiş gibi yutturmaya kalkmayın sakın. Bunun adına Türkçecilik de bilim de demeyin. Bu yaptığınızın Türkçeyle de ilgisini kuramadım doğrusu.
Siz düpedüz ahlakçılık oynuyorsunuz. Bu, sosyologların işi bildiğim kadarıyla. Bana kalırsa bundan vazgeçip asıl işinize dönün ve Türkçeye katkıda bulunmaya çalışıun. Yani Türkçe için bir şey yapamıyorsunuz diye gündemde kalabilmek için bir şeyler olsun da ne olursa olsun mu diyorsunuz?
Yüzeysel ve tamamen yapmacık çalışmalarla bilim yapılmaz. TDK'nin işi toplumsal ahlakı düzenlemek değildir. TDK'nin görevi, toplumun ortaya koyduğu deyimlere sansür uygulamak hiç değildir. TDK, böyle üstüne vazife olmayan işlerle uğraşacağına, oturup dil sorunlarına Türkçenin mantığına uygun çözümler üretsin. Asıl işini yapamayan TDK, ahlakçılık yaparak duygu sömürüsü yapıyor. Bu, yalnızca TDK'nin çaresizliğini ve acizliğini ortaya koymaktadır. Hiç yakışmıyor hiç!
Sayın TDK yetkilileri, size bir sorum var: Hani diyorum ki, madem deyimleri ayıklamaya başlamışsınız, atasözlerinde de çelişkiler var. Bu çleişkileri de ortadan kaldırsanız bir zahmet... Örneğin, "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar." sözü, her yerde doğruyu söylemenin uygun olmadığını bildiren bir sözken bir başka atasözü de tam tersine doğruluğun değerini bildirmektedir: "Güneş balçıkla sıvanmaz." Topluma hangisini öğütlersiniz bunların? Yani bunlardan hangisini kaldırmayı düşünüyorsunuz? Burada hangi ölçütü kullanacağınızı da merak ettim doğrusu.
İsim ve sıfat tamlamalarıyla Türkçenin söz varlığına katkıda bulunma gafletinde bulunanlar, görevlerinden istifa ederek Türkçeye hizmet edebilir. Bu onurlu davranışı bekliyoruz artık. Türkçenin mantığını kavramayan bir mantık, Türkçeye hizmet edemez.
Türkçenin yazım geleneklerini bilmediği için dilimize yeni giren "online", "check up" gibi sözcükleri, panikleyip özgün biçimiyle sözlüklerine ve yazım kılavuzlarına alan bu zihniyet, bu tavrıyla yalnızca Türkçe konusundaki aczini ortaya koymaktadır.
Sayın TDK yetkilileri, Latince kökenli dillerden Türkçeye giren "onlayn", "çekap" sözcüklerine kızıp: "Bunlar ne Türkçe ne İngilizce." diyebiliyorsunuz. Güzel. Peki "elektrik, iskele,profesör, doçent, asistan, kros, kulüp, pres, kasko, plastik..." gibi yüzlerce sözcük Türkçe değil mi? Yoksa onları da "electric, club, scala, plastic..." biçiminde yeniden yazmayı mı düşünüyorsunuz? Yakında böyle bir yazım değişikliğini benimserseniz hiç şaşırmam. Doğrusu, sürekli kendi içinde çelişen mantığıyla bugünkü TDK, ancak karışıklık yaratabilir. Çünkü TDK yönetiminin bu anlamda topluma verdiği bir güven olmamıştır. Sürekli kararsız ve sürekli toplumun gerisinde olan bir kurum. Gelişmelerin gerisinde kalan böyle bir kurumun Türkçeye kazandırabileceği hiçbir şey olamaz.
Dil, yasaklarla geliştirlmez. Deyimler, toplumun malıdır. Toplumun düşünsel ürünleridir. Toplumsal düşüncenin niteliğini deyimleri yasaklamakla değil, bireylerin düşünsel gelişimini desteklemekle olumlu yönde değiştirebilirsiniz.
Nuri SAĞALTICI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder