19 Haziran, 2009

DİLE DUYGUSAL BAKIŞ KOMPLEKSİMİZ

Türkçeyle ilgili son yıllardaki yazıların geneline bakılınca bu yazılarda dikkat çekecek ilk nokta bilimsellikten çok, duygusallık kokan bakıştır. Google'dan arama motorundan bu konuya ilişkin yapılacak ufak bir arama bile bunu rahatlıkla bize gösterir. Kaynak göstermeden aktarılan düşüncelerin çoğu "alıntı" olmaktan çıkıp "çalıntı" konumuna geçmiştir. Hatta bilimsel hırsızlık da denebilir buna.Adeta birbirinin kopyası olan bu tür düşünceler özellikle yayılmaya çalışılmaktadır. Son günlerin modası, Türkçenin üstün bir dil olduğunu kanıtlamak. Çünkü Türkçeyi savunmak için adeta bunu savunmak zorunluymuş gibi bir hava yaratılıyor. Örneğin, Prof.Dr. Günay Karaağaç'ın yaptığı bir araştırma, bu tür fırsatçıların iştahını kabartır. Türkçenin Arapça üzerindeki etkisini konu alan bir araştırmaysa hele onlara sevinç çığlıkları attırır. Çünkü kendi düşüncelerini yaymanın en kestirme yolu budur. Oysaki en ilkel dillerin bile gelişmiş diller üzerinde az ya da çok etkisi olabilir. Etkilenmek bir aşağılanma, etkilemek de bir böbürlenme nedeni olamaz. Her dil, bir başkasına sözcük verip başka dillerden de sözcük alabilir. Özellikle işlenmiş bir dil olarak bilinen Arapçaya Türkçeden sözcükler geçmiş olması, olsa olsa bu dilleri konuşan ülkelerin iletişim sıklığını anlatır.Bir dile geçen sözcüklerin incelenmesi belki sosyolojik ve tarihsel yorumlar için malzeme oluşturur ama bir dilin üstünlüğünü kanıtlamada araç olamaz. Oğuz Düzgün, AE'de yazdığı "Türkçe'nin Arapça'ya Etkisi" adlı yazıda bilimsellikten çok duygusal davranmış ve sözünü ettiğimiz yanlışa düşmüştür. Ne diyor bu yazısında Düzgün? 1) "...şimdi okuyacağınız bölümde Osmanlı Türkçe’si tabirini çoklukla kullanıyoruz.Türk’lerin tüm dünyaya, kültür, medeniyet, edebiyat yönlerinden üstünlük sağladığı en güçlü dönem Osmanlı dönemi olmuştur.Bu sebeple,Türkçe’den dünyaya kelime yayılımı en çok bu dönemde olmuştur.Dünya üzerinde geniş bir alana yayılan Osmanlı, idaresine aldığı ve çeşitli sebeplerle ilişkiye girdiği milletlerin dillerinden de tabii olarak, kelimeler almıştır." YANIT: Sayın Düzgün öncelikle sıkça yaptığınız bir yazım yanlışınızı düzelterek başlayalım:"Osmanlı Türkçe'si" değil, "Osmanlı Türkçesi" olmalı. İkincisi, diyorsunuz ki: "Türk’lerin tüm dünyaya, kültür, medeniyet, edebiyat yönlerinden üstünlük sağladığı en güçlü dönem Osmanlı dönemi olmuştur.Bu sebeple,Türkçe’den dünyaya kelime yayılımı en çok bu dönemde olmuştur." Elbette doğrudur bu; fakat unuttuğunuz bir şey daha var: Bu döneme kadar Türkçenin yabancı dillerden en çok etkilendiği dönem de bu dönemdir. Ne dersiniz? 2) "Osmanlı gibi medeniyet sahibi ve tüm dünya üzerinde egemen bir devletin dünya dillerinden unsurlar alması gayet doğaldır." diyorsunuz. Peki Osmanlı İmparatorluğunun yabancı dillerden sözcük alması doğal da diğer dillerin Türkçeden sözcük alması neden doğal sayılmıyor? Dillerin sözcük alışverişi her zaman doğaldır zaten. Doğal olmayan bir yön yok burada. 3) "Şimdi Türkçe’mizin dünyanın en köklü dillerinden olan Arap dilini nasıl etkilediğine şahit olacağız.Türk’lerin Arap dilini etkilemeleri bu birkaç kelime alış verişiyle sınırlı değildir tabii ki..Arap dilini Arap milletinden çok kullanan, onu felsefi, edebi terimlerle zenginleştiren Türk’ler olmuştur.Farabi gibi Türk felsefeciler Arap dilinin Felsefe dili olabilmesi için ellerinden gelen gayreti göstermişler, Yunanca felsefi terimlerine karşılık gelebilecek ve Arapça’da daha önce hiç kullanılmayan yeni yeni kelimeler, terimler üretmişlerdir.Osmanlı Edebiyatçılarının Arapça’dan alarak kullandıkları öyle vezinler vardır ki,bu kullanımlar Araplar arasında sonradan yayılmıştır.Örneğin; Hilal-i Ahmer kelime grubu köken olarak Arapça’dır.Ancak bu kelime grubu daha önce Araplar tarafından bu şekilde hiç kullanılmamıştır.Bu terkibi yapıp, kullanıma koyan millet Türk’ler olmuştur." Oldu mu şimdi Sayın Düzgün? Yazınızın başlığı "Türkçenin Arapçaya Etkisi" ; fakat verdiğiniz örneğin konuyla uzaktan yakından ilgisi var mı allahaşkına? Bu örnek, olsa olsa Türklerin Arapçaya hizmeti olur. Yanılıyor muyum acaba? Yoksa "Hilal-i ahmer" tamlaması Türkçedir de ben mi Türkçeyi bilmiyorum? Örneklerin devamına bakalım: "Meselemizi açıklamak için bir başka örnek daha verelim.Arapça’da eskiden Varlık kelimesini karşılayacak bir kavram yoktu.Çünkü böyle bir kullanıma da ihtiyaç yoktu. Daha sonra Yunan felsefe metinleriyle karşılaşan ve bu metinleri Arapça’ya çevirmeye gayret gösteren çoğunluğunu da ünlü bazı Türk’lerin oluşturduğu felsefeciler, bu gibi kavramları karşılamak için yeni kelimeler türetme yoluna gittiler.Yunanca “esse” (varlık) kelimesine karşılık gelmesi için vecede kökünden gelen Mevcud, çoğulu olarak da Mevcudat kelimesi kullanıldı.Yine aynı mantıkla “Cosmos” kelimesini karşılamak için “Kane” kökünden gelen “Kainat” kelimesi geliştirildi. “Khronos” (hareket) kelimesi için “hareke” kökünden gelen “Hareket” kelimesi oluşturuldu.Yine İbn-i Sina karşılaştığı “Analiyse” kelimesine karşılık bulmakta gecikmedi ve “Tahlil” kelimesini buldu.O tartışma manasına gelen “Dispute” kelimesinin karşılığı olarak da “Cedel” kelimesini yerleştirmişti.Daha önce Arap dilinde bir karşılığı olmayan “Logic” kelimesini karşılamak üzere “Nataka” kökünden gelen “Mantık” kelimesini, ünlü Türk filozoflar geliştirdi.Tabii ki bu Türk filozofların Arap milletinin dilini zengin etmek gibi bir kaygıları yoktu.Onların kaygısı İslam dünyasının ilim dili olan Arapça’yı tüm felsefi terimleri karşılamaya yeterli bir dil haline getirmekti.Bu Türk bilginler Arap diline bu terimleri kazandırırken kendi dillerinden de istifade ediyor olmalıydılar." diyorsunuz. Bu örnekler de Arapça. E, hani Türkçenin etkisi? 4) "Demek ki,Arap dili de başka dillerden etkilenebilir ve o Türkçe gibi dillerden etkilenmiştir de..Ancak Arapça’yı İslam alemindeki konumundan alaşağı edebilecek bir güç de söz konusu değildir.O yine dualarımızda,ezanlarımızda kendini bize duyuran, güzel ve geniş bir anlam derinliğine sahip güçlü bir dil olarak kalacaktır.Türkçe’nin de o dilin bu üstün yönleriyle yarışmak gibi bir kaygısı da yoktur zaten.Sadece şu gerçeği söylemek istiyoruz.Türkçe pek çok dili etkilediği gibi felsefi Arapça’dan tutun halk Arapça’sına varana kadar bu dile etkilerde bulunmuştur.Haliyle Türkçe de güçlü bir dini dil olan Arapça’dan pek çok kelime alarak etkilenmiştir.Osmanlı Türkçe’si yabancı dillerden gelen kelimeleri bir köprü vazifesi yaparak,Arapça’ya geçirmiştir." diyorsunuz. "Türkçe’nin de o dilin bu üstün yönleriyle yarışmak gibi bir kaygısı da yoktur zaten." diyerek Türkçeyi geliştirmek gibi bir niyetinizin olmadığını da belirtmiş oluyorsunuz yani. Neden Türkçenin Arapçayla yarışmak gibi bir kaygısı olmasın Sayın Düzgün? Hiç mi geliştirilmeye ihtiyacı yok Türkçenin? 5) "Şimdi sizleri Türkçe’den Arapça’ya geçen bazı kelimelerle baş başa bırakıyoruz. Abajur-Fransızca-Osmanlı Türkçe’si-Arapça Abanoz-Yunanca-Osmanlı Türkçe’si-Arapça Afyon-Yunanca-Osmanlı Türkçe’si-Arapça ...." diyorsunuz. Örnekler uzayıp gidiyor. Fakat listenin büyük bir çoğunluğu Türkçe olmayan sözcüklerden oluşuyor. Bu hizmet nasıl bir hizmettir anlayamadım gitti. Bu hizmet mi gerçekten? Ah araştırdıkça daha ne hizmetlerimiz vardır başka dillere kim bilir? Bir de kendi dilimize hizmet edebilsek ya! Nuri SAĞALTICI

Hiç yorum yok: